Fransa ve Avrupa'daki İslamofobik Siyaseti Kınıyoruz

29.10.2020
Rektörlük

Son günlerde Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde Müslümanların karşılaştığı üzücü olaylar, sadece Müslümanları değil her inançtan ve düşünceden sağduyu sahibi insanları yaralamış ve yaralamaya da devam etmektedir.

Avrupa'da gerileme yaşayan, koronavirüs sürecinde de giderek derinleşen ve itibarını kaybetme hızı artan 'refah devleti' kavramının durumu, siyasi otoriteleri tarih boyunca olduğu gibi maalesef yine popülist söylemlere, islamofobiyi bir araç olarak kullanmaya itmiştir. Ekonomi, sağlık, eğitim ve istihdam gibi alanlarda yaşadıkları durağanlık ve beraberinde gelen güç kaybını, kendilerinden beklentileri ve hatta kendileri için duyulan kuşku ve öfkeyi maskelemek, başka bir yere kanalize etmek üzere korku inşa etmeye tevessül etmişlerdir. Avrupa’da yaşanan Müslüman karşıtı olaylar, batının kendine olan inancını yitirdiğinin apaçık delilidir. Yenidünya düzeninde bu hasta adamın yaşadığı çöküntü, hem fiziken hem de ruhsal açıdan kendisini sarmış, tedavisi mümkün olmayan bir noktaya doğru gitmektedir.

Konforları için inşa ettikleri korkunun toplumsal ve küresel barışı zedelemekten, nefretin yaygınlaşmasından ve kötülüğün sıradanlaşmasından başka bir faydası olmayacaktır. İslamofobi, Soğuk Savaş'tan sonra Batının ideolojik düşmanı komünizmin yerine ikame ettiği yeni bir muhayyel düşmandır. Batının bu sanrısını yenebilmesi için de önlerinde duran en güçlü ve büyük engel Türkiye ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çünkü ülkemizin gücü ve sürecin tarihsel seyri içerisindeki tutumu, hem gündelik siyasetlerini riske sokmakta hem de gelecek için endişe duymalarına sebep olmaktadır. Müslümanlara ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yapılan saldırıların eş zamanlı olması bunun net bir göstergesidir. Nitekim İslâm’a karşı açtıkları savaşta, bin yıldır Türklerle karşılaşmaları, hafızaları ve bilinçaltlarında silinmez izler bırakmış, ülkemize karşı tutumlarını şekillendirmiş, İslâm’a yönelik öfke ve nefret duygularını Türkiye’ye yöneltmelerine sebep olmuştur. Ancak bilinmelidir ki Türkiye, tarih boyunca her arenada olduğu gibi inanç ve değerlerinin sancaktarlığını yapmaktan onur duyacak, “insanlığı” koruyup kollayacak, “Hasta Avrupa”ya insani hasletler kazandıracak medeniyet reçetesini yazmaktan asla geri durmayacaktır.

Hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, masumiyet karinesi gibi kavramların, söz konusu Müslümanlar olunca göz ardı edilmesini ve hatta bu durumun devlet politikası haline gelmesini üzülerek görmekteyiz. Müslümanlara yalnızca kendi kimliklerini reddederlerse vatandaşları gibi muamele edeceklerini dayatmaları, karanlık geçmişinde olduğu gibi Avrupa’nın geleceğini de iç karartıcı hale getirmektedir.

Oluşturulan bu kin ve nefret atmosferinde üstü örtülen, medyada yer bulamayan, giderek büyüye gelen düşmanlık ve kötülükler yumağına daha fazla sıradanlaşmadan dur denmelidir. Demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik ve çoğulculuk gibi değerleri kendi toplumlarının alamet-i farikası olarak görüp başkası tarafından talep edildiğinde ayrılıkçı ve radikal olarak nitelendirilmesi kabul edilebilir değildir. Bilinmelidir ki Müslümanlar, Avrupalı kimliği veya vatandaşlıkları uğruna mukim oldukları ülkelerde inançlarının alaya alınmasına razı olmayacaklardır. Bugün Müslümanlara yönelik olumsuz tavırların yanında İslam’ın temel inanç ilkelerinin kendi arzularına göre yorumlanması üzerinden sömürgeciliğin farklı bir biçimi hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu tür yanlışlara devam edilmesi, reel politik odaklı düşünenlere iç siyasette geçici kazanımlar sağlasa da insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu yüzden, Fransa’nın İslamofobik siyasetinin uzun vadede en büyük maliyetinin kendisine olacağı tarihsel tecrübeyle sabittir.

Özelde Fransa ve genelde Avrupa’daki bu eski/yeni durumda, İslam’a, Aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ve Müslümanlara karşı işlenen kışkırtıcı, ötekileştiren söylemleri, maruz kalınan tutumları kabul etmiyor ve şiddetle kınıyoruz.

Müslümanlar, batının iç ve dış politikasında ihtiyaç duyulduğunda başvurulabilen kullanışlı bir “araç” değildir. Müslümanlar kendilerini batıya sürekli kanıtlaması gereken “öteki”ler de değildir.

İslam’ı özünden ve kökünden kopartmak sureti ile protestanlaştırarak Fransız İslam’ı icat etmeye çalışan Fransa ve batılı devletler derhal bu tutumundan vaz geçmelidir.

Tüm Müslüman aydınları ve insanlığın objektif değerlerine sahip kişi ve kurumları Müslümanlara yönelik yürütülen bu asimetrik saldırıya karşı sağduyulu ve barışçıl bir yaklaşımla tavır almaya davet ediyoruz.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Senatosu
Paylaş