Fakültemizde"Balkan Savaşlarında Mevlevihaneler" konulu konferans Prof.Dr.Erol Güngör konferans salonunda gerçekleşmiştir. Fakülte yönetimi, akademisyenler ve çok sayıda öğrencinin dinleyici olarak katıldığı “Balkan Savaşları’nda Mevlevihaneler” konulu konferansında Prof. Dr. Nuri KÖSTÜKLÜ, özetle şu hususlara temas etti; Emperyalist Batı dünyasının 1815’ Viyana Konferansında “şark meselesi” olarak adlandırdıkları ve sonuç itibarıyla Anadolu’da Türk-İslam hâkimiyetine son vermeyi amaçlayan politikanın safhalarından birisi de Balkan Savaşları idi. Aslında bir Balkan devleti olan Osmanlı Devletini tamamen Balkanlardan sürmeyi amaçlayan bu savaş sürecinde diğer bazı sufî kurumlar gibi Mevlevihanelerin de “vatanı savunma” sorumluluğuna girdiklerini görüyoruz. Osmanlı’nın son yüzyılında, İbni Haldun’un “tarih nazariyesini” doğrularcasına kurumlarda çöküş emareleri görülüyordu. Mevlevihane ve diğer sûfî müesseseler de bu değerlendirmenin dışında bulunmuyorlardı. Ancak vâkıa bu iken, burada hatırlamamız gereken bir sosyolojik kâideyi de ifade etmek durumundayız; o da “köklü ve tarihî müesseseler ne kadar muattal ve işe yaramaz hale gelirlerse gelsinler, müessesenin idare ve yöneticileri eskiye göre ne kadar pasif duruma düşerlerse düşsünler, önceki ruh ve faaliyetlerinden hemen uzaklaşamama” gerçeği idi. Nitekim, artık ömürlerini tamamladı diye düşündüğümüz bazı köklü müesseseler gibi, Mevlevihanelerin de; Türkler’in Balkanlar’dan ve arkasından Anadolu’dan tasfiyesi için düğmeye basıldığı Balkan Savaşları’ndan itibaren bu kuralı ispatlarcasına; kuruluş dönemindeki Fuad Köprülü’nün ifadesi ile “alperenler”, “gaziyân-ı Rum”, “abdalan-ı Rum” zümrelerini, Ömer Lütfi Barkan’ın deyimiyle “kolonizatör Türk dervişlerini” hatırlatırcasına bir faaliyet içinde bulunduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mevlevihaneler, Balkan Savaşı sırasında çeşitli lojistik destek faaliyetlerinde bulundular. Yenikapı Mevlevihanesi’nin Balkan yaralıları için hastaneye dönüştürülmesi, Galata Mevlevihanesi’nin ilaç vb. yardımların toplama merkezi haline getirilmesi planlandı. Bu konuda; Ankara, Çankırı, Afyon, Maraş, Urfa, Bursa, Konya, Amasya, Kütahya ve daha ismini sayamadığımız Anadolu’daki pek çok Mevlevihane, seferber oldu. Adeta maddi- manevi yarış içine girdiler. Bunun da ötesinde Bursa ve Maraş Mevlevileri örneklerinde görüleceği üzere bizzat savaşa gitmeye hazır oldukları iradesini ortaya koydular. Bu günlerde bizzat kendileri ateş hattında bulunmalarına rağmen Girit Hanya ve Kıbrıs Lefkoşe Mevlevihaneleri, vatan savunması yolunda fevkalâde bir gayret içinde bulundular. Bir taraftan bulundukları yeri terk etmeme iradesini ortaya koyarken bir taraftan da Balkan yaralılarına yardım için seferber oldular. Mevlevihaneler yardımların yanısıra; Balkan coğrafyasında Müslümanlara- Türklere yapılan zulüm ve işkenceler karşısında da kayıtsız kalmadılar. İlgili makamlara gönderdikleri protesto namelerle tepkilerini ortaya koydular. Devede kulak misalı 2. Balkan Savaşı’nda Edirne ve Kırklareli’nin yeniden vatan sınırları içine alınmasını adeta sevinç çığlıklarıyla kutladılar. Tani bu savaş sürecinde acılara da sevinçlere de ortak oldular. Hz. Mevlana’nın 752. vuslat yılını idrak ettiğimiz bu anlamlı günlerde vatan savunmasında toprağa düşmüş bütün gönül erlerini, vatan evlatlarını rahmetle, şükranla anıyorum.