Uzmanlar, cinayet, ihanet ve özel hayat ihlallerini konu alan gündüz kuşağı programlarının toplumda ahlaki yozlaşmayı artırdığı uyarısında bulunuyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Gürer, “Bu yayınlar çocuklardan yaşlılara kadar her kesimi olumsuz etkiliyor, kötülüğü meşrulaştırıyor” dedi.
Uzmanlar; cinayet, aldatma ve terk etme gibi konuları işleyen gündüz kuşağı programlarının izleyicilerde yanlış davranışları normalleştirme riski taşıdığına dikkat çekiyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Betül Gürer, gündüz kuşağı programlarının yalnızca kadınlar üzerinde değil, çocuklar ve yaşlılar üzerinde de olumsuz etkiler oluşturduğunu belirterek; bu yayınların toplumda ahlaki yozlaşmaya zemin hazırladığını ifade etti.
Çocukları Tehdit Ediyor
Gündüz kuşağı televizyon programlarının yalnızca kadınlar tarafından izlenmediğini ifade eden Gürer, “Bu programları sadece kadınların izlediğini söylemek doğru olmaz. Gündüz kuşağı programlarının hedef kitlesi arasında kadınların yanı sıra emekliler ve küçük çocuklar da yer alıyor. Kişilerin afişe edilmemesi gereken mahrem sırları, bu programlarda her yaştan insana kontrolsüz bir şekilde sunuluyor. Özellikle küçük yaştaki çocukların henüz anlam veremediği çarpık ilişkiler ve cinayetler gibi konulara maruz kalmaları, toplum sağlığı açısından oldukça sakıncalı” dedi. “Çocuklar, gençler ve hatta yetişkinler; yanlış davranışları normalleştiren içeriklerle karşı karşıya kalıyor” diyen Gürer, doğru değerlerle yetişen nesiller için medya içeriklerinde daha fazla hassasiyet gerektiğini vurguladı.
Gündüz kuşağı programlarının İslami değerler açısından da sorunlu olduğuna dikkat çeken Gürer, “Bireyin ve ailenin özel hayatı dini açıdan mahremdir. Bu konuların televizyon programları aracılığıyla kamuya aktarılması, eşler arasındaki sadakatsizlik ya da kişiler arasındaki dolandırıcılık vakalarını ekranlarda konuşularak umuma mal edilmesi, dini ahlak açısından son derece yanlıştır. Programlarda ele alınan mahrem ve ailevi meseleler genellikle insanların ahlaka aykırı davranışlarını ve hatalı tutumlarını konu alıyor. Bu tür içeriklerin kontrolsüz bir biçimde yayınlanması, ahlaksızlıkların toplum gözünde sıradanlaşmasına yol açıyor. Akademik çalışmalar da gösteriyor ki insanlar televizyon ekranında gördükleriyle kendilerini özdeşleştirme eğiliminde. Dolayısıyla orada işlenen olumsuz fiiller, izleyicide ‘Ben de aynısını yapabilirim, demek ki bu da mümkünmüş’ düşüncesini doğurabiliyor” diye konuştu.
Kötülük Meşrulaştırılıyor
İslam literatüründe yer alan “Şüyuu vukuundan beter” sözünü hatırlatan Gürer, “Bu söz, kötü bir olayın yayılıp bilinir hale gelmesinin, onun gerçekleşmesinden daha kötü olduğu anlamına geliyor. Bu programlarda dini açıdan ahlaksızlık olarak nitelendirilebilecek davranışlar açıkça dile getiriliyor, hatta programlar bu davranışların üzerine inşa ediliyor. Programlara katılan kişiler olayların ilerlemesi sonucunda kendilerini savunma pozisyonunda hissettikleri için yaptıkları kötü fiilleri gerekçelendirmeye çalışıyor. Örneğin bir kişi eşini terk edip aldattığında, ‘Ama benimle ilgilenmiyordu, evliliğimde mutlu değildim, bu yüzden aldattım’ gibi ifadelerle yanlış davranışını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu durum, kötü ahlaki tutumların sanki belli şartlarda yapılabilirmiş gibi algılanmasına ve toplumda sanal bir meşruiyet kazandırılmasına yol açıyor” diye konuştu.
Alternatifsizlik Mahkum Ediyor
Gündüz kuşağı programlarının kendi yayın saatlerinde reyting rekorları kırmasının sebeplerine değinen Gürer, “İnsanlar başkalarının hayatlarını öğrenmeyi, gizli yönlerini keşfetmeyi ve kusurlarını görmeyi seviyor. Bununla birlikte bu tür programlarda, gerçek olayların yanı sıra kurgusal ögeler de yer alıyor. Yani ekranda anlatılan olaylar birebir yaşanmamış olsa bile, benzer hikâyelere kurgusal eklemeler yapılarak daha cazip ve ilgi çekici hale getiriliyor. Tüm bu sebeplerin yanında ayrıca büyük ulusal kanalları gündüz saatlerinde izleyenler için ciddi bir alternatifsizlik söz konusu. Bugün kumanda aracılığıyla her evden ulaşılabilen ulusal kanalların neredeyse tamamında bu tarz kalitesiz gündüz kuşağı programlarının farklı versiyonlarının yer aldığını görüyoruz. Dolayısıyla bir bakıma, bu alternatifsizlik de söz konusu popülaritenin nedenlerinden biridir” diye konuştu. Gürer, söz konusu programların dönem dönem reyting rekorları kırmasının televizyon kanallarına ekonomik kazanç sağladığını belirterek, “Bu durum kanalların işine gelmiş olabilir ancak bu alanda mücadele etmeyi düşünen farklı yayın anlayışlarının olmayışı, insanları bu içeriklere maruz bırakıyor” ifadelerini kullandı.
Alternatifler Üretilmeli
Cinayetlerin çözüldüğü asayiş temasındaki programların yayından kaldırılması gerektiğini ifade eden Gürer, gündüz kuşağında dikkat çekici ve eğitici içeriklere sahip olan içeriklerin yaygınlaştırılması gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Gürer şunları söyledi: “Televizyon kanallarında özellikle emniyetle ve asayişle ilgili vakaların televizyon programları vasıtasıyla çözüldüğü programlar var. Benim kanaatimce bunların yasaklanması gerekiyor. Çünkü eğer bir cinayet işlenmişse ya da bir insan kaçırma gibi bir emniyet güçlerinin ilgilenmesi gereken, asayiş problemi varsa bunu çözecek olan makamlar kolluk kuvvetleridir. Bu bir televizyon programcısına düşmüşse aynı zamanda ülke içerisindeki o birimlere de bir yetersizlik ithamıdır. Gündüz kuşağı programlarının daha cazip, onların önüne geçebilecek ve toplumu yükseltebilecek, en azından hoşça vakit geçirtebilecek alternatif programlarla değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Konya Sürmanşet Gazetesi ve M. Kürşat Ercan’a teşekkür ederiz.