Suriye’nin özellikle sahil bölgesi olarak tanımlanan Lazkiye, Tartus, Manyas ve Humus gibi bölgelerde yaşanan iktidarsızlık nedeniyle basında yer alan görüntülerin kaygı verici bir durum olduğunu ifade eden Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, bu meselenin yalnızca son yaşanan olaylar ve insanların kendisine yakın bulduğu mezhepler üzerinden değerlendirilmesinin yanlış olacağını vurguladı. Durumun bu şekilde ele alınarak sorunu çözmekten daha çok sorunun bir parçası haline gelinebileceğinin de altını çizen Ağar, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında yaşayan vatandaşların Suriye’de yaşanan sorunun bir parçası olmamaları; çözümün adresi olmaları gerek. Çünkü bu olayın Türkiye’yi etkileme potansiyeli de son derece yüksek ve bu anlamda bir risk üretiyor. Türkiye’de zaten var olan bir siyasi kutuplaşmadan başlayan bir kırılma var! Birileri Suriye üzerinden Türkiye’deki sosyolojik ve teolojik kırılmaları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyeceklerdir. Bu noktada tüm siyasi partilere büyük bir görev düştüğünü düşünüyorum” diye konuştu.
Güç Boşluğu HTŞ Tarafından Dolduruldu
Suriye’deki iç savaşın ilk 6 ayından sonra manipüle edilerek bir mezhep savaşına dönüştürüldüğünü belirten Ağar, Irak’ta olduğu gibi bir mezhep fitnesinin Suriye’de de kurgulandığını belirterek, “Bu savaşa farklı örgüt ve devletlerin de dahil olmasıyla büyük bir savaş yaşandı. Suriye’nin yaklaşık yüzde 20’lik bir kısmı, demokratik, laiklik, barış, kardeşlik gibi kisvelerle YPG\PKK terör örgütüne tahsis edildi. Gazze’deki savaşla birlikte Amerika; Lübnan ve Suriye’de bir güç boşluğu oluşturdu ve Halep ve Şam savaşlarıyla birlikte HTŞ tarafından dolduruldu. HTŞ, cihatçı, Sünni tabanlı ama Türkiye’deki Sünni toplumdan çok farklı bir yapısı olan bir örgüt” şeklinde konuştu.
Terör Hareketlerine Karşı Bir Kalkışma Başarıyla Bastırıldı
Suriye’deki operasyonların yapıldığı bölgede çıkan ayaklanma hareketlerini ise dış kaynaklı olarak değerlendiren Üniversitemiz Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Üniversitemiz SAM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yusuf Sayın ise, “Bölgelerde çıkan ayaklanma hareketleri, başta İran olmak üzere dış kaynaklı görünüyor ve operasyonların yapıldığı bölgelerde Nusayri/Alawi nüfusu çoğunlukta olsa da operasyonların hedefinde önceki rejim artığı Baasçı zihniyet mevcut. Suriye devleti, rejim bakiyesi; askere ve halka yönelmiş terör hareketlerinde bulunan kesimlere karşı bir kalkışmayı başarıyla bastırmış görünüyor.” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye’de de Sokaklar Karışabilir, Uyanık Olalım!’
Suriye’de alevlenecek olası bir mezhep çatışmasının Türkiye’yi de etkileyip etkilemeyeceği hususundaki konuda kritik bir açıklama yapan Sayın, Türkiye’nin son yıllardaki karalı duruşu ve kapsayıcı tutumuyla ‘Alevi sorunu’nu hallettiğini düşündüğünü ve asıl tehlikenin ise Türkiye’de bulunan Suriyeliler üzerinden oluşabileceğini ifade etti. Sayın, ‘tehlike’ olarak gördüğü konuyla ilgili ise şunları dile getirdi: “Asıl dikkatinizi çekmek istediğim konu; 2011 sonrasında ülkemize gelen sığınmacılar arasında -tıpkı son dönemde Suriye’de ortaya çıktığı gibi- Baas yanlısı kesimlerin yine bir dış müdahale ve teşvikle Türkiye sokağını karıştırma ihtimalidir! Bana kalırsa bu öylesine hassas bir noktadır ki -raporlara yansıdığı şekilde- Türkiye’de bu tür kesimlerin varlığı ve potansiyel kışkırtma ve hareketliliklerine karşı güvenlik güçlerimiz ve halkımız tedbirli olmalıdır. Tabi ki ülkemizde yaşayan tüm Suriyeliler için bunu söylemek imkânsız olmakla birlikte sığınmacıların arasında Lazkiye faillerine benzer eğilimlere sahip kişilerin ve kesimlerin varlığı da bilinmektedir. Devlet bu hizipleri çok yakından takip etmek zorunda ve halkımızda bilhassa sosyal medya üzerinden yapılan kışkırtma çabalarına karşı uyanık olmalıdır. Son dönemde ‘alevi yanlılığı’ görüntüsü altında art niyetli olan bu tür paylaşımların destekleyicilerinin bu tür kesimler de olduğunu düşünüyorum.”
Anlaşmaya Göre SDG’nin Bütünlüğü Bozulmayacak
Suriye hükumetinin PKK’nın ülkedeki kolu olarak görülen SDG ile 8 maddede anlaşmasını yorumlayan Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, maddelerin iyi tahlil edilmesi gerektiğini belirtti. Özellikle ikinci ve altıncı maddenin altını çizen Ağar, “Bir maddede, ‘HTŞ’nin yani Şam’ın karşı karşıya kaldığı tehditlerde YPG-PKK, Şam’ı destekleyecek’ diyor. Bu tehdit, belli ki DEAŞ gibi gözüküyor ancak daha farklı boyutları da var. Bütüncül yapısını koruyacağını gözlemliyoruz. O zaman toprak üzerindeki tasarrufu da devam edecek. Bizim beklentimiz, YPG-PKK’nın mikrolaşarak dağılması, belinde silah olanların karşılıklı olarak isterlerse HTŞ yönetimine dahil olmalarıydı ancak aksine yapısını devam ettireceği ve bu anlaşma üzerinden yeni bir statü kazanacağı ihtimali şekilleniyor. Devletin iradesi ve otoritesi içerisinde bir silahlı grup, devletin karşı karşıya kaldığı tehdidi nasıl destekleyecek? Demek ki PKK bütüncül yapısıyla kalacak!” diye konuştu.
Sürecin Düzgün İşletilememesi, Suriye’nin Çok Çetin Bir İç Savaşa Sürüklenmesidir
Uzun yıllar iç savaş ve dış müdahalelerle devlet ve toprak bütünlüğünü kaybeden Suriye’nin bu anlaşmasını, devlet ve halkı için önemli bulduğunu ifade eden Sayın ise, öncesinde yeteri kadar müzakereler yürütülmemiş olan anlaşmada endişelerin de söz konusu olduğunu aktardı. Sayın, SDG’nin -yeni bir görünümle- varlığına bir Kürt siyasal hareketi gibi devam edebileceğinin yanı sıra yeni bir iç savaş ihtimaliyle ilgili ise şunları aktardı: “Kuzey Irak’ta şahit olduğumuz gibi bir özerk Kürt devletinin ortaya çıkması ihtimalinin izalesine yönelik emareler ise yeterince ikna edici değil. En korkulan senaryo ise sürecin salimen işletilmemesi durumunda Suriye’nin çok çetin bir iç savaşa sürüklenmesidir. Bu halde, bilhassa ülkemiz açısından en kritik konu, bir vesileyle ve şekilde Suriye’de kapsayıcı ve bütüncül bir Suriye devletinin kurulmasıdır. Sınırlarına hâkim, terörden arındırılmış ve anayasal bir sisteme sahip Suriye, en başta Türkiye için bir güvenlik garantisi sunacaktır. Aksi ise, terör, göç dalgası ve sığınmacı sorunlarıyla baş gösteren 2011’den sonra tecrübe ettiğimiz süreçte saklıdır.”
Türkiye’nin Toprak Bütünlüğü Açısından da Önemli
Suriye hükumeti ve SDG arasında yapılan anlaşmadan yaklaşık 1 gün sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Suriye’nin terörden arındırılmasına yönelik doğru yönde atılmış bir adım’ şeklindeki değerlendirmesi hakkında da konuşan Sayın, terörden arındırılmış bir Suriye’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı açısından da önem arz ettiğini ifade etti. Atılan adımın ise sonuçlarını görmek için beklemenin doğru olacağını dile getiren Sayın, “Ortadoğu sahasına özel bir durum olan çatışma ihtimali, istikrarsızlık potansiyeli ve bölünme riski, Suriye’nin de karşı karşıya olduğu meydan okumalar olarak masada duruyor. Diplomasi ise tek başına sorunların ve tehditlerin çözümünde yetersiz bir müessese olabiliyor. Şu an için beklemek ve görmek doğrusu olacaktır. Ama “aktif sabır” ve “müdahil” bir öngörü ile” ifadelerine yer verdi.
Yenigün Gazetesi ve Hacer Ceylan Zaman’a teşekkür ederiz.