Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2016-2017 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Törenini Gerçekleştirdi

18.10.2016

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen 2016-2017 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni'ni gerçekleştirdi. Törene Rektörümüz Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Tahir Yüksek ve Prof. Dr. Önder Kutlu ile Dekanlarımız ve çok sayıda öğretim üyemiz de katıldı.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, konuşmasına bugünün, yükseköğretim tarihinde müstesna bir gün olduğunu belirterek yükseköğretimin akademik yıl açılışının ilk defa üniversite boyutundan ulusal boyuta taşındığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve devlet erkanının huzurunda gerçekleştiğini ifade ederek başladı.

Türkiye'nin birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyaç duyduğu bugünlerde, bütün üniversiteleri, millet ve devletin birliğinin, dirliğinin sembolü olan bu Külliye'de bir araya getirmenin kendileri için tarihi bir anlam taşıdığını dile getiren Saraç, Türkiye akademisine ve yeniden yapılanma sürecinde "Yeni YÖK"e güç katan ve bunu teşvik eden açılış için teşekkür etti.

Son yıllarda yükseköğretimde sistemin hem nitelik hem de nicelik olarak çok önemli gelişmelere sahne olduğuna dikkati çeken Saraç, şöyle konuştu:

"Bilindiği üzere Cumhuriyet döneminde 33 yılında İstanbul Darülfünunu, İstanbul Üniversitesine dönüştürülerek ilk üniversite kurulmuştur. 33'ten 2003 yılına kadar geçen 70 yıl içinde ülkemizde 77 üniversite kuruldu. 2003 ve 2016 yılları arasında ise 104 üniversite kurulmuştur. Öğrenci sayısı bakımından bir karşılaştırma yapıldığında, bu sayının 7 milyonu aştığını görmekteyiz. Bu da neredeyse yükseköğretimde okullaşmanın 3 kat arttığını göstermektedir. Türk yükseköğretim tarihini inceleyen gelecek çağın tarihçilerinin 2003-2016 yılları arasındaki dönemi yükseköğretim tarihinin olağanüstü sıçrama yılları olarak nitelendirecektir. Bu başarı hiç şüphesiz liderliğinizdeki siyasi irade sonucunda gerçekleşmiştir. Şimdi bu sayısal, niceliksel, kemiyet itibarıyla büyümeye niteliksel büyümenin, kalitede de ilerlemenin keyfiyet itibarıyla da daha iyileşmenin eşlik etmesi konusunda bizlere, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere büyük bir görev düşmektedir." dedi.

Yükseköğretim Kurulu olarak artık politika belirlerken bir taraftan dünya akademisindeki değişimi dikkate almaya, diğer taraftan ise ülkemizin gerçekleri ve önceliklerini de göz ardı etmemeye çalıştıklarını dile getiren Başkan Saraç şöyle devam etti:

"'Yeni YÖK' olarak, aldığımız kararların sonuçlarının ve eğitim öğretime katkılarının değerlendirildiği, Yükseköğretim Kurulundan tamamen bağımsız bir kalite güvencesi sisteminin oluşturulması en büyük beklentimizdir. Bilindiği üzere bu maksatla yasal bir düzenleme teklifi hazırlayarak ilgili makama sunduk. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın da konuya verdikleri önem sonucunda teklifimiz, Hükümet Programının öncelikli kısmında yer almıştır. Konuya ilişkin muhalefet partilerini de bilgilendirdik. Bu düzenlemenin bir an önce yasalaşması en büyük isteğimizdir. Bu, Türk yükseköğretim sistemimizde yapısal değişikliğin ilk adımı olacaktır."

Yapısal değişikliği gerçekleştirecek ikinci hususun üniversitelerimizde ihtisaslaşma ve misyon farklılığına gidilmesi olduğunu söyleyen Başkan Saraç, ülkemizdeki üniversitelerimizin hepsinin aynı ve birbirinin kopyası olmasını tasvip etmediklerini, üniversitelerin hepsinin uluslararası nitelikleri gözeterek fakat farklı değerler üretmesi gerektiğini söyleyerek şöyle devam etti:

"Yeni kurulan üniversiteler, kendi bölgelerinde, gelişmiş, kurumsallaşmasını tamamlamış üniversitelerin o bölge için üretemeyecekleri, başaramayacakları işleri başarabilmeli, diğer üniversitelerin kazandıramayacakları değerleri o bölgeye ve ülkeye kazandırabilmeliler. Bu şekilde, üniversiteler eğitim süreci fonksiyonlarını yerine getirirlerken, araştırma sürecinde ise bölgeyle ilgili alanlarda ihtisaslaşabilmeli ve bölgesinin kalkınmasına önemli katkıda bulunmalıdırlar. Bunun için üniversitelerin bir kısmının eğitimde, bir kısmının araştırma ve teknoloji üretiminde, bazılarının da bölgesel kalkınmaya katkı sağlamakta farklılaşmasını ve ihtisaslaşmasını istiyoruz. Bu süreçte Kalkınma Bakanlığı ile attığımız ilk adımın 'Bölgesel Gelişmede Üniversitelerin Katkısını Artırma Projesinin' bugün hayata geçeceğini söylemekten gurur duyuyorum. 2006 yılında kurulan üniversiteler arasından 5 üniversite bir yılı bulan bir süreç sonunda, belli parametreler ve kriterler ile değerlendirilerek finale kalmışlardır. Zatıalilerinizin YÖK'ü 11 Mart 2015 tarihinde ziyaretiniz esnasında, ihtisaslaşma konusunda verdiğiniz bu talimatın yerine getirilmesinde en önemli aşama tamamlanmıştır. Kalkınma Bakanlığı ile birlikte eş güdüm halinde sürdürdüğümüz bu proje, yükseköğretim alanında 30 yılı aşkın dillendirilen bir düşünce idi. Artık hayat buluyor."

Yükseköğretim Kuruluna tüm üniversitelerin katılımıyla akademik yıl açılış töreni düzenlediği için tebriklerini ileterek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılış töreninin bir ilk olduğunu, her yıl devam ederek geleneksel bir hal alacağına inandığını söyledi.

2006'da kurulan 40 üniversitenin arasından seçilen 5 yükseköğretim kurumunun bölgesel kalkınma için ihtiyaç duyulan alanlarda özel olarak teşvik edileceğini ve destekleneceğini ifade eden Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada 5 üniversitemizi ve desteklenecekleri alanları açıklıyorum. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi hayvancılık alanında, Düzce Üniversitesi sağlık ve çevre alanında, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi tarım ve jeotermal alanında, Bingöl Üniversitesi tarım havza bazlı kalkınma alanında, Uşak Üniversitesi tekstil, dericilik, seramik alanında Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması Projesi'nin pilot yükseköğretim kurumları olarak belirlenmiştir. Üniversite ve şehirlerimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu demek değildir ki 40 üniversite bu 5 ile bitti. Hayır, bu devam edecek. Bundan sonra da bu sürece girebilecek üniversitelerimiz olabilir."

Rektör Seçimleri

Yaşanan tecrübelerin yükseköğretim sistemini hem üniversite hem de YÖK bakımından yeniden bir yapılandırmaya ihtiyaç olduğunu gösterdiğine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:

"Üniversitelerimiz halen var olan, rektör adaylarının öğretim elemanlarının oylarıyla tespit edildiği sistemin kendisi bir sorun haline dönüşmüştür. Görünüşte demokratik olan rektörlük seçimleri üniversitelerde gruplaşmaları, hizipleşmeleri, kırgınlıkları artıran bir işleve bürünmüştür. Üniversite içinde zaten çok yıkıcı bir şekilde yaşanan bu süreç YÖK'ün ve cumhurbaşkanının takdiriyle daha da sıkıntılı bir boyut almaktadır. Bunun için rektör atamalarındaki mevcut usulden vazgeçilmesi, üniversitelerimizin de ülkemizin de yararına olacaktır diye düşünüyorum. Aynı şekilde genel olarak yüseköğretim sisteminin ciddi bir yeniden yapılandırılmaya tabi tutulması gerekiyor."

Erdoğan, yükseköğretimde yatay büyümede hedeflere ulaşıldığını, artık dikkatleri dikey büyümeye çevirmek gerektiğini, bu konuda kontenjanların gözden geçirilmesinden belli alanlarda taban puan uygulamasına kadar pek çok çalışma yapıldığını ifade etti.

"İstiklal Marşı'nın Tamamını Ezbere Bilmeyen Evladımız Kalmamalı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sanat ve spor alanlarında okulların çok farklı bir konuma gelmesi gerektiğine değinerek, şu görüşlere yer verdi:

"Mesela baskette şu anda biz dünyada finalleri zorlayacak bir ülke konumuna geldik. Aslında finallerin değişmezi olabilecek potansiyele Türkiye sahiptir. 80 milyon nüfusumuz var. Eskiden İstanbul Teknik Üniversitesinin filan bu tür basket takımları vardı ama şimdi neredeyse hiç kalmadı. Ben buradan tüm rektörlerimize sesleniyorum; gelin hepiniz lütfen üniversitelerinizde basket takımlarınızı, voleybol takımlarınızı, masa tenisi takımlarınız imkânlarınız varsa yüzme sporuna yönelik olarak bütün öğrencilerimizi buna teşvik edelim ve gençlerimiz sporla beraber ilmi tahsil etsin. Bu onlara çok şey katacaktır diye inanıyorum. Batı dünyasının şu anda spor, sanat, ilim, bunları bir arada yürüttüğünü düşündüğümüzde burada büyük bir açığımızın olduğunu açık ve net görürüz. Çünkü fiziki mekânlarımız bu kadar güzel yapılırken projelerin de bunlara yönelik yapılması halinde bu açığımızı giderebiliriz. Altyapı meselesinde bunu projelendirmek önem arz ediyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük atılımlarını gerçekleştirdik ama içerikte maalesef aynı mesafeyi kat edemedik yani insan meselesi. İnsana yönelik bu adımların atılması meselesi. Bana göre artık bizim, belki ileriye gidiyorum ama anaokulu dahil, ilkokullarımızda, ortaokullarımızda mesela İstiklal Marşı'nın tamamını ezbere bilmeyen, bu marşın ifade ettiği o ruh halini tüm hücrelerine kadar hissetmeyen tek evladımız bile kalmamalıdır. Bunu başarmalıyız."

"Hem Arazide Olacağız Hem de Masada Olacağız"

Suriye ve Irak'ta yaşananlara değinen Erdoğan, bu iki ülkede yaşananları gören yeni neslin "Acaba Misak-ı Milli nedir?" sorusunun yanıtını çok iyi bilmesini istedi.

Misak-ı Milli'nin kavranması ve anlaşılması halinde Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki sorumluluğunun ne olduğunun anlaşılacağını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ama bunu bilmezsek ne Suriye'deki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız ne de Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız. Eğer bugün Musul üzerinde bizim sorumluluğumuz var, onun için 'hem masada olacağız hem de arazide dolacağız' diyorsak bunun bir sebebi var. Bunu durup dururken söylemiyoruz, 'dostlar alışverişte görsün' diye de söylemiyoruz. Onbinlerce kilometre mesafeden çıkıp geleceksin, o senin için bir hak olacak, neymiş, Bağdat çağırıyormuş. Tamam da bu benim 350 kilometre sınırım, her an tehdit var. Benim burada tarihi sorumluluğum, mesuliyetim var ve biz burada olacağız. Hem arazide olacağız hem de masada olacağız. Bütün diplomatik görüşmeler, şunlar bunlar bir taraftan yürüyor, yapılıyor. Diğer taraftan da da araziye yönelik hazırlıklar da devam ediyor."

"Şimdi El Bab'a Doğru Yürüyoruz, Oraya da İneceğiz"

Türkiye'nin Suriye'den gelen tehditlere karşı sabırlı davrandığını, bu sabrın Gaziantep'teki bir düğüne düzenlenen canlı bomba saldırısının ardından tükendiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"14 yaşında bir çocuğun üzerine bombayı bağladılar, Gaziantep'te bir kına merasimine çocuğu gönderdiler ve çocuğu canlı bomba olarak patlattılar. 56 vatandaşımız, kardeşimiz şehit oldu. Bunların hepsi de akraba. 100'e yakın vatandaşımız da yaralandı. Hastaneye ziyarete gittiğimde 6 yaşında çocuk ayağının koptuğunun hala farkında değil. Dedik 'artık bitti bu iş, artık gireceğiz.' Hazırlıklarımız vardı, Özgür Suriye Ordusuyla beraber Cerablus'a topraklarımızdan soktuk, arkasından da kendi özel kuvvetlerimizi Cerablus'a soktuk ve DEAŞ'ı süratle Cerablus'tan attık. Arkasından Rai'ye girdik, oradan da DEAŞ'ı böylece kovmuş olduk. Yerine kendi vatandaşlarımızı oraya sokmadık, ya, Cerablus halkını Cerablus'a yerleştirdik. Rai halkını Rai'ye yerleştirdik. Şimdi de malum örgüt DEAŞ, Dabık ile ilgili çok değişik şeyler söylüyor. Tabii Dabık, bizim tarihimizde de farklı bir konumda, malum Mercidabık. Biz, 'Dabık'a ineceğiz' dedik ve indik. DEAŞ orada dayanmaya gayret etti, çok fazla dayanamadı ve orayı da terk edip gitti, şimdi El Bab'a doğru yürüyoruz, oraya da ineceğiz."

"Yeter ki Kimsenin Bizim Vatan Topraklarımızda Gözü Olmasın"

Erdoğan, Türkiye olarak koalisyon güçlerine Münbiç konusunda "Orada PYD ve YPG gibi terör örgütleri olmayacak." dediklerini belirterek, şu bilgileri verdi:

"Çünkü orası yüzde 95 itibariyle Araplarındır. Dolayısıyla PYD ve YPG doğuya gidecek, Münbiç'i boşaltacak. Dün itibarıyla Amerikalı dostlar, dediler ki 'tamam siz de bize yardımcı olun.' Biz baştan beri söylüyoruz. Yeter ki siz bizim bu tekliflerimize 'evet' deyin. Çünkü bu işi biz biliriz, bu bölgede. Sizler buraya yabancısınız, sizler bilmezsiniz. Buranın tarihini de her şeyini de biz iyi biliriz. Şu anda burada da mutabıkız. 'Rakka'da ne yapacağız' dediler. Gelin beraber, eğer burada da bir operasyon yapacağız diyorsanız, ki Rakka DEAŞ'ın merkezidir, biz Rakka'da da sizlerle beraber bu operasyonu yaparız. Gerekirse oradan da bu DEAŞ boşaltılıp gider. Şimdi bunun da görüşmeleri yapılıyor. Biz dürüst hareket ediyoruz, samimi hareket ediyoruz. Bizim ne Suriye'nin ne Irak'ın topraklarında gözümüz yok. Bize 780 bin kilometrekarelik bu vatan topraklarımız evvelallah yeter. Yeter ki kimsenin bizim vatan topraklarımızda gözü olmasın. Şunu da söyleyeyim bu arada, Irak'ta biz şu anda yürütülmekte olan bu mezhep çatışmalarına kesinlikle taraf olmak istemiyoruz ama oradaki Sünni Arap kardeşlerimizi, Türkmen kardeşlerimizi de birilerine yedirtmek istemiyoruz."

"Biz Bu Tezgâha Gelemeyiz"

Musul'a operasyonun başladığını anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim bu operasyon konusunda en başından beri itirazımız şunadır, hep bunu söyledik, Musul, Arap ve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı, ağırlıklı olarak Sünnilerden oluşan bir bölgedir. Şimdi ne diyorlar bize biliyor musunuz? Diyorlar ki 'Burada bir Şia-Sünni savaşı olmaması lazım.' Peki, güzel. Senin 'Bağdat, Bağdat' dediğin nedir? Senin 'Bağdat' dediğin tamamen Şia'dan oluşan bir ordunun yönetmenidir. Biz onlarla mı konuşacağız? Eğer biz kalkıp da Musul'un kaderini onlarla paylaşmaya yönelirsek, şunu kabullenmemiz gerekir ki yarın burada Şia-Sünni ile bu mücadelesini verecek ve ardından da burayı Haşdi Şabi'ye terk edecek. Şimdi onu da konuşuyorlar. İşte 30 bin kişiyle Haşdi Şabi geliyor. Kaç bin kişiyle gelirse gelsin, geleceği varsa göreceği de var.

Musul'da 2 milyon Sünni Arap, Türkmen var. Biz bunların bir kısmını eğittik, yetiştirdik, belli bir noktaya getirdik. Nerede? Başika Kampı'nda. Biz orada Peşmerge de eğittik, hala eğitiyoruz. Aynı şekilde Musullu Arap, Türkmen kardeşlerimizi, onları da eğittik, yetiştirdik, hala devam ediyoruz. Bunları yaparken bize talep nereden geldi? Irak'ın merkezi yönetiminden geldi. Şimdi ne oldu bu merkezi yönetime? Hava değişti. Dert başka. Onun için biz Amerikalı dostlarımıza, koalisyon güçlerine bunu söylüyoruz, bakın buradaki tezgaha bizi getiremezsiniz, biz bu tezgaha gelemeyiz."

"Tabanındaki İbadet de Artık Zedelenmeye Başladı"

Terör konusuna da değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Her kim PKK'yı Kürt kardeşlerimizin haklarını savunan bir örgüt olarak görüyorsa onun aklından, izanından şüphe ederim. Her kim FETÖ'yü 'kendi halinde insanların oluşturduğu bir hizmet hareketi' olarak değerlendiriyorsa onun sadece izanından değil niyetinden de şüphe ederim. İyi niyetliydim, diyordum ki 'tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet' diyordum ama tabanındaki ibadet de artık zedelenmeye başladı, artık onu da söyleyemiyorum. Niye? Bu kadar gerçekler olduktan sonra o taban hesap soramıyorsa kusura bakmasınlar.

Her kim DEAŞ'ı bölgenin kendi dinamiklerinin ürünü olarak ifade ediyorsa ya hiçbir şey bilmiyor ya da derdi başka. Suriye krizi başladığından beri özellikle 2013'ten beri ne zaman şöyle müşahhas bir adım atmaya kalksak karşımıza başka bir engel çıktı. Geldiğimiz noktada anlıyoruz ki aslında bunların hepsi aynı gayeye yönelik olarak kullanılan farklı araçlarmış."

Paylaş